Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu toplandı (2)
Tbmm - Prof. Dr. Abdurrahman Eren: - Hak temelli yaklaşım kapsamında atılacak adımlar için yeni bir anayasa veya anayasa değişikliği şart değildir - Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem - Mevcut anayasa hem Kürt meselesinin derinleşmesine ve çatışmaya dönüşmesine yol açan hem de çözümsüzlüğün önünde bir engel olarak duran etkenlerden birini oluşturmaktadır - Prof. Dr. Bahri Öztürk: - Genel affın bu süreçte enstrüman olarak kullanılması doğru olmayacaktır
Tbmm En Son Dakika Haber - Terörsüz Türkiye hedefi doğrultusunda TBMM'de kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunda hukuk dernekleri ve hukukçu akademisyenler görüşlerini dile getirdi.
Komisyonun 13. toplantısı, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un başkanlığında TBMM Tören Salonu'nda yapıldı.
İkinci oturumda konuşan Prof. Dr. Abdurrahman Eren, Terörsüz Türkiye sürecine ilişkin bugüne kadar yaşanan gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Ulusal ve uluslararası boyutuyla çok hassas günlerden geçtiğimiz bu dönemde anayasal statü tartışmalarının ayrıştırıcı etkisinden uzaklaşarak hak merkezli bir yaklaşımla Cumhuriyet'in ikinci yüzyılını inşa etmeliyiz. ifadesini kullanan Eren, şunları söyledi:
Hak merkezli yaklaşım sivil siyasetin önünü açacak ve demokratik ortamda her konunun konuşulmasını sağlayacak. Bu durum iç cephenin ikna yoluyla güçlenilmesine yol açacaktır. Statü değil hak merkezli yaklaşımı kendimiz için istediğimiz gibi bölgemizdeki diğer egemen devletler için istemek bölgenin istikrarı ve tutarlı bir politikanın gereğidir. Bu nedenle Suriye'deki gelişmelere de hak merkezli yaklaşılması federasyon veya ayrılma gibi uluslararası ve aykırı tutumların teşvik edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Eren, Siyasi Partiler Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nda değişikliklerin yanı sıra kayyum uygulaması, ana dilde eğitim hakkı, din ve inanç topluluklarına ilişkin yasal düzenlemeler yapılmasının önemli olduğunu belirterek, Hak temelli yaklaşım kapsamında atılacak adımlar için yeni bir anayasa veya anayasa değişikliği şart değildir. Ancak Cumhuriyet'in ikinci yüzyılına girdiğimiz bu dönemde Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu için askeri vesayetin kalıntısı olan 1982 Anayasası'ndan kurtulmak, milli mutabakatın tazelenmesi bakımından önemlidir. ifadelerini kullandı.
- Kürt meselesi ile anayasa arasında çok güçlü bir bağlantı vardır
Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem genel olarak pozitif hukuk metinlerinin özelde ise anayasaların çatışma-çözüm süreçlerinde büyük önem vurguladı.
Anayasaların çatışmanın şiddete dönüşmeden çözülmesinde ve şiddete dönüşmüş olan çatışmanın kalıcı bir barışa evrilmesinde etkili araçlardan olduğunu dile getiren Erdem, katılımcı ve geniş uzlaşı temelinde yapılan anayasaların ayrışmaya, kutuplaşmaya ve çatışmaya yol açmadığı gibi var olan gerilimi ve çatışmayı yumuşatıcı, törpüleyici veya giderici bir işlev göreceği değerlendirmesinde bulundu.
Erdem, 82 Anayasası ve selefi olan 1924 ve 1961 Anayasaları gerek yapım yöntemleri ve gerekse içerdikleri kimi düzenlemeleri itibarıyla herkesin ve her kesimin anayasası olma niteliğine kavuşamamışlar. Bahsi geçen anayasalar bu özelliklerden ötürü tarihsel toplumsal fay hatlarının bazılarına kaynaklık etmiş, bazılarını ise beslemiş ve derinleştirmiş. sözlerini sarf etti.
Kürt meselesinde anayasayla ilgili taleplerin gündeme gelmesinin kaçınılmaz olduğunu vurgulayan Erdem, Kürt meselesi ile anayasa arasında çok güçlü bir bağlantı vardır. Mevcut anayasa hem Kürt meselesinin derinleşmesine ve çatışmaya dönüşmesine yol açan hem de çözümsüzlüğün önünde bir engel olarak duran etkenlerden birini oluşturmaktadır. Kürt meselesinde çözüm iki boyutlu düşünülmelidir, silahsızlandırma ve anayasal, yasal talepler. Çözüm odaklı bir yaklaşım bu iki boyutun eş zamanlı olarak ele alınmasını gerektirir. ifadelerini kullandı.
- Kapsamı ve sınırları belli olmayan bir konunun hukuki düzenlemelere konu edilemeyeceği izahtan varistir
Prof. Dr. İlhan Üzülmez, Terörsüz Türkiye sürecinin, yeni bir dünya düzeninin kurulmaya çalışıldığı dönemde başarılı bir şekilde sonuçlandırılmasının Türkiye'nin önünü açacağına inandığını söyledi.
Siyasi yönü ağır basan bir konuyu tartıştıklarını ifade eden Üzülmez, şu değerlendirmelerde bulundu:
Ancak netice itibariyle siyaset müzakereyi bitirdiğinde ve bir karara vardığında konuya ilişkin nasıl bir çözüm istediğine karar verdiğinde hukuk devreye girecek ve yapılacak hukuki düzenlemelerle netice elde edilmeye çalışılacak. Siyasi alanda yapılacak müzakerelerde varılan mutabakatın hayata geçirebilmesi belki anayasa değişikliğini gerektirecek veya alt mevzuattaki değişiklikler gerektiren bir mahiyet arz edecek. Bütün bunlar önümüzdeki günlerde çözüm önerileri somutlaşmaya başladığında ortaya çıkacak. Ancak o zaman neye ihtiyacımız olduğunu görebileceğiz. Dolayısıyla bu hususların sağlıklı bir zeminde konuşulabilmesi siyasetin ne üzerinde uzlaştığını ve neyi murat ettiğini açık bir şekilde ortaya koymasına bağlıdır. Zira kapsamı ve sınırları belli olmayan bir konunun hukuki düzenlemelere konu edilemeyeceği izahtan varistir.
- Tarih boyunca Türk milletinin başına ne geldiyse doğal olarak Kürtlerin başına da o gelmiştir
Prof. Dr. Mahmut Koca, tarih boyunca bu topraklarda insanlar arasındaki ilişkilerde ırkın, etnik kimliğin, soyun ve sopun bir önemi olmadığını, insan ilişkilerinde temel davranış normu olarak her zaman ilgiye ve estetiğe dair değerlerin esas alındığını söyledi.
Bu değerlerin insanın doğasından kaynaklanan taşkınlıkları törpülediğini, içselleştirenleri içine aldığını, reddedenleri ise dışarıda bıraktığını ifade eden Koca, bu topraklarda insan ilişkilerinde bu değerleri esas alan insanların oluşturduğu bir milletin doğduğunu anlattı.
Bu milletin doğuşunda haçlı seferlerinin de önemli bir rolü olduğuna değinen Koca, Kısacık ömrünü değerlerine göre yaşayan, bundan asla taviz vermeyen bu millete etnik kökenine bakılmaksızın sadece oynadığı tarihsel role dayanarak Türk milleti denmiştir. Türk milleti denildiğinde bir ırkın, kavmin veya soyun değil kendisini bu değerlere adayan ve bilhassa Batı'nın Doğu'yu sömürmesine mani olan insanların kastedildiğini herkes, özellikle Batılılar çok iyi bilmektedir. değerlendirmesinde bulundu.
Kapitalist dünya sistemiyle birlikte bu birlikteliğin bir tehdit olarak görüldüğünü belirten Koca, bu sistemin Türk milletinin birliğini hedef olan politikalarından hiçbir zaman vazgeçmediğini dile getirdi.
Lozan Antlaşması'nda bu topraklarda azınlık statüsü verilenlerin belli olduğunu kaydeden Koca, Asırlardır birlikte yaşayan ve Türk milletinin en önemli unsurlarını oluşturan Kürtlerle Türkler arasında tarihin hiçbir döneminde, bilhassa üstünlüğün, iktidarın kendimizde olduğu dönemlerde, bir çatışma yaşanmamıştır. Kürtler bu topraklarda Türk milletinin içinde kabul edilmiştir. Tarih boyunca Kürt milletinin başına ne geldiyse doğal olarak Türklerin başına da o gelmiştir. diye konuştu.
- Bu çalışmanın genel affa dönüşmesi engellenmelidir
Prof. Dr. Bahri Öztürk, sürecin başarılı olması için tüm paydaşların özveride bulunmasının şart olduğunu dile getirdi.
Süreçte yapılması beklenen yasal düzenlemelere ilişkin konuşan Öztürk, Çözüm yolu, sürece dahil edilecek kişinin hükümlü olup olmadığına göre değişmektedir. Hükümlü ise af veya koşullu salıvermeye ilişkin düzenlemeler uygulanabilecek. Hükümlü değilse kişi ya şüphelidir ya sanık. Bu durumda örneğin Almanya'da olduğu gibi aktif pişmanlık veya af gündeme gelebilecek. Ancak aktif pişmanlık kavramını burada yeniden tarif etmek icap edecektir. Bu da özel bir yasayla olabilir. dedi.
Yasal düzenlemelere başlanabilmesinin ilk ve en önemli şartının, silahların tümüyle gömüldüğünden emin olunması olduğunu belirten Öztürk, İkinci şart ise bu çalışmanın genel affa dönüşmesi engellenmelidir. Bu nedenle etkin pişmanlıktakine benzer bir şekilde süreci aktif olarak katılmayanların bundan yararlanması kabul edilmemelidir. Kim örgütünü samimi olarak feshedip, örgüt üyelerinin silahı gömmesini sağladıysa sadece o örgüt ve mensupların süreci bu sürece katılabilmelidir. Genel affın bu süreçte enstrüman olarak kullanılması doğru olmayacaktır. değerlendirmesinde bulundu.
- Bu tartışmalar devam ettikçe de toplumsal rızanın artmakta olduğunu görüyoruz
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, hukuk alanında çalışma yapan sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle akademisyenlere teşekkür etti.
Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun emsalsiz bir komisyon olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, Türkiye’nin yürüttüğü bu süreç, kendine has, Türkiye modeli dediğimiz bir süreç. Başka ülkelerin 5-6-7-8-10 yılda geldiği noktaya biz 1 yıl bile dolmadan gelmiş durumdayız. Eş zamanlı olarak birçok konuyu tartışıyor vaziyetteyiz. Bu tartışmalar devam ettikçe de toplumsal rızanın artmakta olduğunu görüyoruz. En kısa zamanda da hiç şüphesiz bunu barışıyla sonuçlandıracağız. Bunun için canla başla, gayretle mücadele ediyoruz. ifadelerini kullandı.
Kurtulmuş, komisyonun bir sonraki toplantısının 8 Ekim Çarşamba günü saat 14.00’te yapılacağını kaydetti.
(Bitti)